tarihinde yayınlandı

BİTKİLERİN SESİ VAR MIDIR?

Bitkiler için sesin hiçbir anlam ifade etmediğine dair bir inanç vardı. Ancak son birkaç on yılda, son derece hassas ses sensörleri kullanılarak bitkilerin gerçekten kendiliğinden yüksek frekanslı sesler ürettiği gösterildi (Laschimke ve ark., 2006, Ritman ve Milburn, 1991). Bitkilerin ses ürettiği mekanizmalardan biri kavitasyon adı verilen bir süreçtir (Şekil 1). Bu süreçte, hava kabarcıkları terleme çekimi sırasında su iletken sistemini kesintiye uğrattığında ve aniden patladığında (genleşme nedeniyle) ksilem dokularında gerginlik yarattığında ses yayılır (Hölttä ve ark., 2005, Ritman ve Milburn, 1991). Kavitasyon, kuraklık gibi su eksikliği koşullarında yaygın bir olgudur (Cochard ve ark., 2013, Tyree ve Sperry, 1989). Benzer bir mekanizma, fotosentez sırasında 2-20 kHz aralığında ses üreten alg filamentlerinden oksijen üreten ve serbest bırakan bir deniz yosununda gözlemlendi (Freeman ve ark., 2018). Başka bir çalışmada, büyüyen mısır kökleri kavitasyondan farklı yapılandırılmış sivri uçlu ses üretti (Gagliano ve ark., 2012). Bu nedenle, bir bitkinin ses yaymasının birden fazla yolu var gibi görünüyor ve bunlardan bazıları çevresindeki ortama karşılık geliyor.
Kendilerini ifade etmek için belirli sesler çıkaran hayvanlar gibi, bitkilerin de belirli strese yanıt olarak havadan ultrasonik ses (~20-100 kHz) yaydığı bulundu (Şekil 2). Khait ve iş arkadaşları, domates ve tütün bitkilerinde 10 cm’lik fark edilebilir bir mesafeden ses kaydettiler ve bitkilerin kuraklık koşullarına ve farelerin ve güvelerin duyulabilir aralığına giren yaprak kesiklerine yanıt olarak havadan ses yaydığını gösterdiler (Khait ve ark., 2019). Ancak bunun avcılarını uyarmak için bir sinyal olup olmadığının araştırılması gerekir. Farklı stres koşulları (ısı, kuraklık, haşere saldırısı gibi) sırasında akustik imzaları analiz eden ve bitkinin fizyolojik durumunu yansıtan bir makine öğrenme algoritması, zamanında samimi çiftçilerin mahsulleri korumak ve tarımsal üretkenliği sürdürmek için doğru önlemleri almaları için yararlı olacaktır.
Artan sayıda kanıt, bitkilerin ses algısına duyarlı olduğunu göstermektedir (Chowdhury ve diğerleri, 2014, Mishra ve diğerleri, 2016). Ancak, sese tepkilerini hızla ifade eden hayvanların aksine, bitkiler çoğunlukla fark edilmeyen çok daha incelikli bir şekilde tepki veren hareketsiz yaratıklardır. Aşağıda tartışılan örnekler, bitki davranışı ve ses algısının biyolojik önemi hakkındaki anlayışımızı geliştirecektir (Şekil 3, Tablo 1).
Bitki köklerinin su kaynağına yakın bir yerde büyürken su eğimini algıladığı bilinmektedir. Pisum sativum kökleri, gerçek su olmadığında bile akan su sesi yönünde aktif olarak büyüyerek suyu bulma konusunda ilginç bir davranış gösterdi (Şekil 3a) (Gagliano ve diğerleri, 2017, Gagliano ve diğerleri, 2012). Benzer türde fonotropik tepkiler Arabidopsis ve Zea mays’ta gözlemlendi (Gagliano ve diğerleri, 2012, Rodrigo-Moreno ve diğerleri, 2017). Bu tür örnekler, su kaynağı uzakta olduğunda, suyun akustik sinyallerinin köklerin suya ulaşmasını kolaylaştırdığını göstermektedir (Mishra ve Bae, 2019). Köklerin belirli bir su frekans aralığında nasıl bükülme davranışı gösterdiği açık değildir. Bitkilerin, kök büyümesini su kaynağımıza ulaştırmak için akan suyun doğal frekansını ilişkilendirme konusunda doğuştan gelen bir yetenek geliştirmiş gibi görünüyor.
Çiçek açan bitkilerin büyük çoğunluğu başarılı üreme için polinatörlerde yaşar (Ollerton ve diğerleri, 2011). Ancak yakın zamana kadar, bitkilerin polinatörünü ürettiği sesle algılayıp algılayamayacakları ve faydalı bir fizyolojik tepki yaratıp yaratamayacakları bilinmiyordu. Arı vızıltısının çuha çiçeği üzerindeki etkisine dair ilginç bir deney, sesin bitkinin polinatörünü çekmesi için ne kadar önemli bir sinyal olabileceğini ortaya koydu (Veits vd., 2019). Araştırmacı, arı vızıltısına veya aynı frekansların yapay olarak çalınmasına maruz bırakılan çuha çiçeği çiçeklerinin hızla (3 dakika içinde) tepki verdiğini ve çiçeklerin başarılı bir polinasyon için daha fazla arı çekmek amacıyla %20 daha tatlı nektar üretmeye başladığını buldu (Şekil 3b). Bitki, daha tatlı nektar üretimi için kaynak tahsisi için ekstra enerji harcamak zorunda olduğundan, bitkinin tepkisi polinatöre özgü olmalı ve polinatörün harcadığı zamana göre iyi ayarlanmış olmalıdır, aksi takdirde hırsız karıncaları ve mikropları da çekebilir (De Luca ve Vallejo-Marin, 2013). Aynı zamanda arılar şeker konsantrasyonundaki %1 kadar küçük bir farkı algılayabilecek kadar zeki görünüyorlardı (Afik ve diğerleri, 2006). Bu gözlem, kulakları ve karmaşık sinir sistemleri olmayan bitkilerin bile faydalı sesleri algılayabildiğine ve bitki için (tozlaşma ve gelecekteki tozlayıcı ziyaretlerinin şansını artırmak için) ve tozlayıcı arı için (daha zengin yiyecek elde etmek için) karşılıklı olarak yararlı olan bir biyokimyasal tepki (daha tatlı nektar) ürettiğine dair sağlam kanıtlar sunmaktadır. Çalışma ayrıca arılar ve çiçekli bitkiler gibi tozlayıcıların karşılıklı yararlar için birlikte evrimleştiğini de öne sürmektedir.
Akustik iletişim türler içinde veya farklı türler arasında iyi çalışılmıştı………………………

Biological relevance of sound in plants

Environmental and Experimental Botany, volüme 200, August 2022, 104919.

tarihinde yayınlandı

BAL ARILARI DUYAR MI?

Bal Arılarının Bazı Duyusal Özelliklerinin Yaşam Faaliyetleri Üzerine Etkileri

Recep SIRALI1

Giriş

Bal arıları, çevrelerinde ve iç bünyelerinde meydana gelen mekaniksel, kimyasal, fiziksel, ruhsal, elektriksel vs. gibi tüm değişiklikleri algılayabilen; görsel, işitsel ve diğer tipteki duyusal işlevlere sahip çeşitli duyu organlarına sahiptir (Demirsoy, 1985; Todorović & Todorović, 2017).

Bal arılarının yaşamlarını sürdürebilmesi, çevre koşullarının yanı sıra sahip olduğu duyu organlarına ve duyusal özelliklere bağlıdır (Ćerimagić, 1990). Bu özellikler bal arılarının tüm yaşamsal faaliyetlerini ve sağlığını etkilediği gibi üretim etkinliği üzerinde de etkilidir (Vesković, 2000).

1 Dr. Öğr. Üyesi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Zootekni Anabilim Dalı, Tekirdağ / Türkiye

–103–

Bazı gözlemciler bal arılarının yaşamsal etkinliklerine ilişkin birtakım özelliklerini açıklamakta güçlük çektiklerini belirtmişler ve bunu bal arılarının ne yaptığını göstermek istemediği şeklinde yorumlamışlardır (Doğaroğlu, 2004).

Oysa bal arılarındaki her türlü davranış arı kolonisinin geleceğinin devamını sağlama üzerine kurulu olup, bu konuda hiçbir canlı türünde görülmeyecek düzeyde bir duyarlılık ve yetenek söz konusudur. Diğer yandan bal arılarının yaşamına ait tüm koşullar insan müdahalesi olmaksızın koloninin kendisi tarafından düzenlenmekte ve kontrol edilmektedir (Güler, 2006).

Bal arılarının çeşitli koşullarındaki değişikliklere karşı gösterdikleri tepkiler çok farklı olduğundan (Gençtan, 2012), bu özellikleri bal arılarını diğer canlıların çoğundan daha güçlü kılmaktadır (Güler, 2006).

Bal arılarının fizyolojik ve davranış özelliklerinin, çevreye uyum mekanizmalarının kısacası tüm yaşamsal faaliyetlerinin devamında oldukça önemli olan görme, işitme, koklama, tat ve dokunma gibi duyusal özelliklerin etkisi görülmektedir (Vesković, 2000).

Koloni tarafından kontrol edilen bu duyusal faktörlerin etkilerini birbirinden ayırmak oldukça güçtür (Doğaroğlu, 1992). Ayrıca aynı koloni bireylerinde farklı koşullar altında duyusal işlevlerin önceliği de değişim gösterebilmektedir (Demirören, 2002).

Dış etkilerle meydana gelen uyarılar, belirli merkezlere iletilerek, orada değerlendirilmekte, bal arısı için en yararlı biçimde ve koloniyi oluşturan bireylerin kendine özgü şekilde tepki göstermesi sağlanmaktadır (Demirsoy, 1985).

Diğer yandan bal arıları karanlık veya yarı karanlık kapalı bir yuva çevresine uyum sağladığından böyle bir ortamda görme duyusundan çok, koklama ve işitme uyarıları en önemli duyuları oluşturmaktadır (Öder, 1985).

–104–

Her duyu organının alıcısı, belirli bir uyarana cevap vermektedir. Genellikle her duyu kendi duyu organı ile algılanmasına karşın bir uyaran bazen birden fazla duyu organını etkileyebilmektedir (Tanyolaç & Tanyolaç, 1992).

Bu bağlamda bal arılarının yaşamsal etkinliklerinin hangi duyusal özelliklerden ne ölçüde etkilendiği konusunda bilimsel çalışmalara ihtiyaç duyulmakta ve bu sonuçların uygulamaya aktarılması gerekli görülmektedir (Todorović & Todorović, 2017).

Nitekim duyusal özelliklerin detaylı olarak incelenmesi; koloniyi oluşturan bireylerin yaşamı, popülasyonunun devamı ve arıcılıkta başarılı olabilmek için de oldukça gerekli görülmektedir (Sıralı, 1999).

Bu düşüncelerle hazırlanan makalede; görme, işitme, koklama, tat ve dokunma gibi bazı duyusal özelliklerin bal arılarının kovan içi ve dışı yaşamsal etkinlikleri üzerindeki etkileri incelenmiştir.

Görme duyusu

Işığın algılanması tüm canlı türlerinde olduğu gibi bal arıları için de oldukça önemli bir yetenektir (Aktümsek & Ünsal & Kalyoncu, 2009). Bal arılarının gözleri sadece kendileri için yararlı olanı görebilecek biçimde düzenlenmiştir (Anonim, 1993).

İşçi arılar için kovan dışında yön bulma ile propolis, su, polen ve nektar toplamada yüksek düzeyde önem arz eden görme duyusu bal arılarının söz konusu davranışlarını belirlemede çok önemli rol oynamaktadır (Demirören, 2002; Anonim, 2023).

Erkek arıların havada uçarken ana arıyı izlemesi ve ona yaklaşabilmesi için görme duyuları ana ve işçi arılardan çok daha iyi gelişmiştir (Güler, 2006). Özellikle işçi ve erkek arılarda gözler çok güçlü olup, uzağı görme ve renk seçme özellikleri ana arılardan oldukça iyidir (Doğaroğlu, 1992).

Işık, bal arılarında değişik tipteki görme organları tarafından algılanmaktadır (Ecevit & Akyazı & Akyazı, 2012). Bal arılarının baş kısmında ikisi bileşik, üçü basit olmak üzere toplam 5 göz

–105–

bulunmaktadır. Çok sayıda basit gözden oluşan bileşik gözler başın üst iki yanında, basit gözler ise ikisi yukarıda birisi alt ortada olmak üzere alın kısmında yer almaktadır (Doğaroğlu, 1992).

Bal arılarında görme duyusunda esas önemli olanın bileşik gözler olduğu bildirilmiştir (Ecevit & Akyazı & Akyazı, 2012). Morötesi ışığa karşı oldukça hassas olan bileşik gözler çok gelişmiş olup, başın iki yanını tamamen kaplamaktadır (Anonim, 1993; Güler, 2006).

Bileşik gözler ana arıda 3000, işçi arıda 4000 ve erkek arıda 8000’den fazla ünitenin birleşmesinden meydana gelmektedir. Gözün her bir ünitesi, bakılan cismin küçük bir kısmını görmekte ve bu görüntüler birleştirilerek cismin görüntüsü beyinde bir bütün olarak tamamlanmaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003). Bileşik gözlerin yüksek frekanstaki titreşimleri izleme yetenekleri yüksek olduğundan şekilleri rahatça görebilmektedirler (Özet & Arpacı, 2001).

Ana arılar sadece çiftleşme uçuşu için kovandan uzaklaştıkları ve tüm ömrünü kovan içerisinde karanlık bir ortamda geçirdikleri için bileşik gözleri diğer bireylerin gözlerinden daha küçüktür. İşçi arıların bileşik gözleri ana arınınkinden daha büyük fakat erkek arılardan daha küçüktür. Kovan içi karanlık olmasına karşın tüm koloni bireyleri çevreyi her yönüyle rahatça görebilmektedirler (Güler, 2006).

Basit gözler; ışık şiddetinin algılanması, polarize olan güneş ışığının görülmesi ve arıların haberleşmelerinde güneşin bulunduğu yer ve yön tayininde kullanılmaktadır (Güler, 2006; Korkmaz, 2013).

İyi koşullarda bal arılarının gece dahi nektar ve polen topladıkları göz önüne alınacak olursa, karanlıkta görme özelliklerinin çok iyi olduğu anlaşılmaktadır (Doğaroğlu, 1992). Bu nedenle bal arılarının basit gözlerinin genellikle karanlıkta görev yaptığı sanılmaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

–106–

İşitme duyusu

Ses dalgaları havadaki partiküler titreşimler ile yayılım göstermektedirler. Ses frekansı, belli bir sürede saptanan titreşim sayısı olup, canlıların farklı frekanstaki sesleri ayırt edebilme kapasiteleri belirgin farklılıklar göstermektedir. Ancak böcekler genellikle 300/sn devire sahip sesleri ayırt edebilmektedirler (Öber, 2007).

Uzun bir süre bal arıları bilim insanları için sağır varlıklar olarak nitelendirilmiştir. Bu tanım için insanlar kendi işitme duyusunu örnek almışlardır. Ancak günümüzde, arıların insanların algısının ötesine geçen bir ses dünyasında yaşadıkları ve iletişimde kullanmak için çıkardıkları ses sinyallerinin çoğunun insanlar için duyulmaz bir aralıkta olduğu keşfedilmiştir (Anonim, 2023).

Seslerin bal arısı kolonisini oluşturan bireyler arasında en önemli iletişim aracı olarak öne çıkan davranışsal işaretler olduğu ifade edilmektedir (Demirören, 2002). Bu bağlamda bal arılarında duyargalar sesleri işitme özelliğine sahip organları oluşturmaktadır (Geldiay & Geldiay, 1970).

Bal arıları, saniyede 10 ile 1000 Hz’ye aralığında titreşim ve ses frekansı üretmektedir. Şimdiye kadar 500 Hz’ye kadar güçlü ve tiz ses frekansları tespit edilebilmiştir. İletişim için bu aralığın ne kadarının kullanıldığı bilinmemekle birlikte arıların kullanmadıkları hatta algılamadıkları titreşimler ve sesler ürettiği de düşünülmektedir. Bazı araştırmacılar, bu seslerin koloniler hakkında değerli bilgiler sağlayabileceğini düşünmektedir (Anonim, 2023).

En bilinen arı sesi, kanat hareketinden gelen vızıltı olup, arıların kanat çırpma sıklığı ortalama 190 Hz ile 250 Hz arasında değişmektedir. Bal arısı kanadının çırpma hızı dakikada 11.400 kez olup, özellikle deneyimli arıcılar tarafından sesin o andaki duruma, koloniye, ırka ve hatta ekotiplere göre değiştiği çok iyi bilinmektedir (Anonim, 2023).

Kovan dışındaki sesin gücü veya gürültünün bal arılarının performansları üzerinde sınırlı sürede olumsuz etkilerinin olduğu

–107–

bildirilmiştir (Demirören, 2002). Ancak aynı sesin gürültüsünü algılamada, bal arısı türleri, ırkları ve koloniyi oluşturan bireyler arasında farklılıklar olup olmadığı konusunda bilimsel kaynağa rastlanmamıştır.

Nitekim arılıkta çalışırken arıcıdan kaynaklanan sert ve ani hareketler, kovanların sarsılması, kovan açarken veya kapatırken çıkarılan sesler, kovanlar açıldığında arıcının sakin olmaması gibi etmenlerden açığa çıkan ses veya diğer gürültü kaynakları bal arılarında rahatsızlığa neden olmaktadır (Doğaroğlu, 2004).

Kovanın kapağı kaldırıldığı andan itibaren, kovandan ani ve yüksek perdeden bir vızıltı yükselmekte, her şey yolundaysa ses hafiflemekte ve arılar yumuşak bir vızıltı çıkarmaktadırlar. İşler yolunda değilse, kovandaki gerilim hemen hissedilmektedir. Ana arısız bir koloniden çıkan sesin desibel seviyesinin 65’in üstünde olduğu, oğula çıkma öncesinde 300 Hz’e yükseldiği ve arıların huzurlu çalışma frekansının ise 250 Hz olduğu bildirilmiştir (Anonim, 2023).

Yazın aktif arıcılık sezonunda bal arıları seslere ve gürültüye karşı fazla tepki vermediği halde kışın şiddetli ses veya kovanların açılması ve sarsılması arıları çok fazla rahatsız etmektedir. Özellikle kovanların yerinden oynatılması, kış salkımındaki arıların bir kısmının dip tahtasına dökülmesine ve orada üşümeleri nedeniyle salkıma katılamamalarına bile neden olabilmektedir. Bu açıdan, kışlatmanın arıların hiçbir şekilde uyarılmadığı gürültüsüz ve sakin bir ortamda yapılması gerekmektedir (Doğaroğlu, 1995).

Bal arıları davetsiz misafirlere cevap olarak, kısa ve tiz bir ses çıkarmaktadırlar. Bu uyarı sesi tehlike ciddi ise kovandaki tüm arılara yayılmakta, kovandan yaklaşık 500 Hz’de güçlü ve tiz bir ses yükselmektedir. Tehlike geçince koloni sakinleşmekte ve kovandaki işçi arılardan hafif bir bip sesi çıkmaktadır. Bu seslerin bir başka kovandaki arılara dinletildiğinde farklı seslerin benzer tepkileri tetiklediği gözlemlenmiştir (Anonim, 2023).

–108–

Arıların yaydığı titreşimlerin çoğu arıcılar tarafından algılanamamakta sadece bazıları duyulabilmektedir (Anonim, 2023). Bu nedenle ilkbahar ve yaz dönemlerinde yapılacak çalışmalarda kolaylık ve uygunluk sağlamak için kovanların yer değiştirme işlemi, kıştan çıkışta ve arıların henüz uçuşa çıkmadığı dönemde sakin ve gürültüsüz bir şekilde koloniyi sarsmadan ve sağa sola çarpmadan yapılmalıdır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Koklama duyusu

Koku alma mekanizması genel olarak uzaktan algılamayı ve tehlikelerden korunmayı sağlamakta, ayrıca koloni de düzenin oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Koku almanın birinci görevi besin, ikinci önemli görevi ise karşı eşeyi bulmaktır (Demirsoy, 1985).

Bal arılarında koku algılama duyusu son derece gelişmiştir (Doğaroğlu, 1992). Bal arıları duyargalarında bulunan özel koku alma organları sayesinde insanların koku alma duyusunun algılayamadığı kokuları algılayabilmektedirler (Geldiay & Geldiay, 1970; Öder, 1985; Öber, 2007). Nitekim işçi arılar balmumu, çiçek, nektar ve diğer kokuları insandan 10-100 kat daha fazla bir duyarlılıkla algılamaktadırlar (Öder, 1985; Güler, 2006).

İşçi arılar, özellikle bir karışım içinde bulunan tek kokuları veya aynı kokuyu değişik oranlarda içeren karışımları birbirlerinden ayırt etmede üstün bir yeteneğe sahiptirler (Öder, 1985).

Bal arılarında koku almada görev yapan bir çift duyarga (anten) bulunmaktadır. Koku alma organı olarak görev yapan bu organ bir anlamda arıların burnu olarak kabul edilmektedir (Güler, 2006). Başın iki yanındaki duyargaların her biri iki çift kas ile baş kısmına bağlı olup, tüm çevreyi kontrol edebilmesi için her yöne hareket etme özelliğine sahiptir (Ćerimagić, 1990; Güler, 2006).

Bal arıları duyarlılıkları çok fazla olan duyargaları aracılığıyla kokunun geldiği yeri tam olarak saptayabilmektedirler (Demirsoy, 1985). Ancak eşsiz duyu algılama özelliğine sahip duyargalar

–109–

çıkarılırsa arılar yaşayamaz hale gelmekte ve ölmektedirler (Ćerimagić, 1990).

Bal Arılarının koku alma cisimcikleri (organları) duyargalarının üzerinde bulunmaktadır (Anonim, 2006). Koku alma yönünden çok hassas olan bal arılarının duyargalarında 5.000’den fazla duyu algılama noktası bulunmaktadır (Korkmaz, 2013). Koku algılama özelliği duyargaların üzerinde bulunan flagellumun ucundaki incecik tüycüklerle kaplı küçük duyu algılama noktaları tarafından sağlanmaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003). Duyargaların uç kısmındaki noktalardan çıkan koklama sinirleri uyarıları beyne iletmektedirler (Doğaroğlu, 1992; Anonim, 2006 ).

Arılar, doğada kısa mesafelerde yönlendirilmelerine yarayan belirli kokuları ayırt edebilmektedirler (Ćerimagić, 1990). Bitkilerin bal arılarını etkilemelerindeki en önemli özelliğin sahip oldukları renk ve yağ asidi bileşenlerinin ihtiva ettikleri koku maddeleri olduğu belirtilmiştir (Güler, 2006).

Bal arılarının duyargaları, bazı kimyasal maddelere karşı oldukça duyarlı olup, çok uzak mesafelerden çiçeklerin veya aromatik maddelerin kokusunu algılayabilecek yapıdadırlar (Güler, 2006).

Yapılan bilimsel gözlemler, bal arılarının duyargaları ile 2 km uzaklıktaki nektar ve balın kokusunu alabildiklerini ortaya koymaktadır (Doğaroğlu, 2004). Ayrıca arıların koku alma mekanizmasıyla kirli hava ve suyun farkına vardıkları da bildirilmiştir (Demirsoy, 1985).

Doğada bitkilerin çoğu tozlaşmayı sağlamak amacıyla böceklerin seveceği kokular çıkarmaktadır (Demirsoy, 1985). Bal arıları da nektar ve polen veren tüm bitki türlerinin çiçeklerini koku yardımıyla tanımaktadırlar. Ayrıca insanların hiçbir koku almadıkları çiçeklerin kokularını da kolayca alabilmektedirler (Frisch, 2014).

Bal arılarında kendine özgü koku çıkarma mekanizması ve onunla ilişkili olarak koloni bireylerinde bazı davranışlar gelişmiştir

–110–

(Demirsoy, 1985). Ana arı feromonları, dölsüz ana arıların çiftleşme uçuşu sırasında çiftleşme feromonu olarak görev yaparlar. Fakat yaşlanan ana arıların feromon üretimleri azalmaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Çiftleşme dönemindeki ana arıların feromonları kovan içindeki erkek arıların ilgisini çekmezken; erkek arıların, açık havada uçarken çiftleşme uçuşuna çıkmış döllenmemiş ana arıların salgıladığı feromon yoğunluğunu araştırarak ana arıyı izlemeleri (Genç & Dodoloğlu, 2003), erkek arıların oldukça gelişmiş koku alma duyusuna sahip olduğunu ve feromonların büyük bir duyarlılıkla algılandığını ortaya koymaktadır (Ćerimagić, 1990; Güler, 2006).

Nitekim tarlacı arıların nektarı alınan çiçeklere uğramaması, kovan bekçiliği yapan arıların yağmacı arıları koklayarak tanımaları bal arılarında koku algılamanın önemini ayrıca ortaya koymaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Bal arılarının renk ayrımı yapmadan aynı bitki türünün değişik renklerdeki çiçeklerine de uçtuğu düşünülecek olursa arıların çiçeklerin renginin yanı sıra kokulara da ilgi duyduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır (Doğaroğlu, 1992).

Nitekim yapılan bir denemede arılar belirli kokudaki şeker şurubu ile beslenmeye alıştırılmış ve değişik kokular içeren çok sayıda şeker şurubu içerisine alışmış oldukları kokuya sahip şeker şurubu konulduğunda başka kokuya sahip şeker şuruplarına ilgi duymadıkları (Doğaroğlu, 1992), alışık oldukları koku ile kokulandırılmış şeker şurubunu diğerlerinden kolaylıkla ayırt edebildikleri saptanmıştır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

İşçi arılar bir besin kaynağı bulduklarında, geraniol denen bir madde salgılamakta ve diğer işçi arılar da bu kokuya gelmektedirler. Nitekim bir işçi arı rastlantı olarak kokusuz bir şeker çözeltisine ulaştığında, bu kokuyu çıkararak ve besinin üzerine sürerek, besin kaynağını diğer bireylere haber vermektedir (Demirsoy, 1985).

–111–

Diğer yandan kovanda arıların, yavruların, olgunlaşmamış nektarın, balın ve kovan içerisindeki diğer maddelerin kokularının karışımı ile oluşan bir koku mevcut olup; arılar kovanlarının yerini bulmada bu kokudan yararlanmaktadırlar (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Kovanın yerinin tespitinde ana arının salgıladığı feromonların da önemli etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle herhangi bir işçi arı, kendisine ait olmayan bir başka koloni tarafından kabul edilmemekte ve kovana girmesine izin verilmemektedir (Güler, 2006).

Arılar, bal hasadı esnasında alınan bütün önlemlere rağmen, bal süzme odasından gelen balın kokusunu alarak içeri girmeye çalışmaktadırlar. Aynı biçimde parfüm kullanmış olarak arılığa giren bir kişi arılar tarafından hemen fark edilerek rahatsız edilmektedir (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Tat duyusu

Bal arılarında tat alma, besin maddesinin tadılmasıyla veya değinilmesiyle alınmaktadır. Tat alma organları, bal arılarının kendisi için çok gerekli olan besinlerin seçilmesini sağlayabilmektedir (Demirsoy, 1985).

Böceklerde tat duygusunun algılanması bacaklarda bulunan kıllarla ile sağlanmaktadır. Bu kıllar ile bitkideki nektar miktarının bile saptanabildiği belirtilmektedir (Öber, 2007). Oysa bal arılarında, tat almada görev yapan bir çift duyarga bulunmaktadır. Duyargalar bir çift geniş sinirle beyine bağlıdır. Duyargaların üzerinde bulunan flagellumun ucundaki 8. segment tat alma organları ile kaplıdır (Güler, 2006).

Diğer literatür bildirişlerine göre arıların tat alma organları bacaklarında, ağıza yakın bölgelerdeki ağız boşluklarında ve hortumlarında bulunmaktadır (Geldiay & Geldiay, 1970; Doğaroğlu, 1992; Anonim, 1993).

Tat duyusu besinlerin niteliğinin ortaya çıkarılmasında ve kabul edilebilirliğinde rol oynamaktadır (Aktümsek & Ünsal & Kalyoncu,

–112–

2009). Ayrıca bal arılarının beslenme davranışlarının motivasyonuna ve düzenlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda bal arılarının hangi karbonhidrat ve protein kaynaklarını toplayacağına, tüketeceğine ve hangilerinden kaçınacağına yardımcı olmaktadır (Demirören, 2002).

Bal arıları için önemli olan tat, tatlılık duygusudur (Doğaroğlu, 1992). Yapılan araştırmalar arıların insanlar için şeker tadı veren maddelerin sadece birkaçına ilgi duyduklarını ortaya koymaktadır (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Bal arıları, genel olarak dengeli orandaki sakaroz, glikoz ve fruktoz içeren nektarları ve nektarındaki şeker oranı % 14’ün üzerinde olan bitkileri tercih etmektedirler. (Doğaroğlu, 1992; Artık, 2004). Ayrıca belirli türdeki çiçeklerden nektar toplayan bal arıları genelde diğer bitki türlerinin çiçeklerindeki nektarları toplamamaktadırlar (Artık, 2004).

Arıların tatlı olarak algıladıkları maddeler sakaroz, glikoz, fruktoz, alfa-metil glikozit, maltoz, trehaloz, melezitoz, fukoz ve inozite’dir (Doğaroğlu, 1992). Bu şekerlerden fukoz ve inozite’nin tatlılık derecesi diğerlerinden daha azdır (Genç & Dodoloğlu, 2003). Bal arıları tatsız olan şekerlerden arabinoz, ksiloz, galaktoz, sellobiyoz, raffinoz, mannitol ve sorbitolu da tüketmektedirler (Doğaroğlu, 2004).

İnsan için belirli bir tada sahip olan sirke, soda ve kinin gibi bazı maddelerin arılar için tatsız olduğu, ayrıca bal arılarının acıya karşı duyarlılıklarının ise yok denecek kadar az olduğu bildirilmiştir (Demirsoy, 1985).

Yapılan denemeler sonucunda bal arılarının ramnoz, fukoz, mannoz, rerboz, laktoz, malibioz, dulsitol, inositol ve eritritol gibi şekerleri kesinlikle tüketmedikleri belirlenmiştir (Doğaroğlu, 2004). Bunlardan bazıları arılar için toksik özelliğe sahip olup, bazıları da arıların ömrünü azaltıcı etkiye sahiptir (Genç & Dodoloğlu, 2003).

Bunların dışındaki şekerler ve insanda tatlılık duygusu oluşturan sakkarin, sukraloz, aspartam ve asesülfam-K gibi kimyasal

–113–

maddelerin bal arıları üzerinde herhangi bir tatlılık duygusu oluşturmadığı ve yapay tatlandırıcıların hiç birine ilgi duymadıkları tespit edilmiştir (Doğaroğlu, 1992; Vesković, 2000).

Dokunma duyusu

Omurgasız hayvanlarda vücudun değişik yerlerine dağılmış olan dokunma duyusu için özelleşmiş duyarga, kıl, ve tüy gibi yapılar bulunmaktadır (Aktümsek & Ünsal & Kalyoncu, 2009). Ancak bal arılarının baş kısmında bulunan bir çift duyarganın aynı zamanda dokunma ve hissetme organı olarak da kullanıldığı belirtilmiştir (Geldiay & Geldiay, 1970; Anonim, 1993).

Sonuç

Bal arılarının duyusal etkinlikleri vücudundaki belirli bölgelere dış uyarıların etkisi ile meydana gelmektedir. Ancak duyu organlarının farklı duyarlılıkta olması nedeniyle her bir arının duyusal uyarıcıya verdiği yanıt değişim gösterebilmekte ve buna bağlı olarak tepkisi de farklı olabilmektedir.

Basit bir organizmaya sahip olan ve toplumsal yaşam eğilimli bir böcek olan bal arısının duyusal özellikleri bakımından gelişmiş organizmalarla karşılaştırılması doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmemelidir.

Bal arılarında gözlenen birbirinden oldukça farklı davranışlar ve yaşamsal etkinlikler doğal olarak kendisi dışında gelişen koşullar ve duyusal özelliklere bağlı olarak değişim göstermekte, bireysel eğilimlerden çok koloni eğilimi ve beklentileri doğrultusunda şekillenmektedir.

Bal arısı kolonilerinin başarılı ve kazançlı arıcılık faaliyeti ile birbirinden değerli arı ürünlerinin elde edilmesi gibi amaçlar çerçevesinde doğru olarak değerlendirilebilmesi için duyusal özelliklerin, bal arılarının kovan içi ve dışındaki faaliyetlerine olan etkilerinin arıcılar tarafından çok iyi bilinmesi gerekmektedir.

Çünkü toplumsal olarak yaşamını sürdüren arılardaki duyusal özelliklerin yaşamı üzerine olan etkisi aynı zamanda arı ailesinin

–114–

geleceğinin devamını sağlama, bir anlamda garantiye alma prensibi üzerine kuruludur. Bu konuda belki de hiçbir canlı türünde görülmeyecek düzeyde bir hassasiyet söz konusudur.

Duyusal özellikler sonucu açığa çıkan tepkiler, doğal olarak bazı yaşamsal etkinliklerin gerçekleştirildiği döneme göre de farklılıklar gösterebilmektedir. Koloni yaşamında görülen birçok yaşamsal olay da zaten bunu kanıtlar niteliktedir.

Bu nedenle üzerinde durulan duyusal özellikler değerlendirildiğinde bal arılarının iç ve dış uyarıcılara oldukça mekanik bir yanıt verdiği, düşünme yeteneği olmadığı ve bütün davranışlarının yumurtanın döllendiği andan itibaren yapısında genetik olarak programlandığını söylemek doğru bir yaklaşım olacaktır.

–115–

Kaynaklar

Aktümsek, A., Ünsal, S. & Kalyoncu, L. (2009). Genel

Zooloji Ders Kitabı. Nobel Yayın No 289. 325 sayfa. Ankara.

Anonim, (1993). Bal arısı. Yeni Rehber Ansiklopedisi. Cilt 1,

sayfa 251-256. Türkiye Gazetesi Yayınevi. İstanbul.

Anonim, (2006). Canlılar konuşmadan nasıl haberleşirler?

İlmi Mercek. Global Yayıncılık. Sayı 26, sayfa 14-17. İstanbul.

Anonim, (2023). Kovanın sesi, huzurun sesi. Erişim tarihi

18.07.2023. http://carik.org.tr/kovanin-sesi-huzurun-sesi/

Artık, N. (2004). Bitkilerin bal potansiyeli ve balın bileşimi.

Teknik arıcılık. Sayı 86, sayfa 21–24. Kazan/ Ankara.

Ćerimagić, H. (1990). Pčelarstvo (deveto, dopunjeno

izdanje). NIP Zadrugar. 170 sayfa. Sarajevo.

Demirören, E. (2002). Hayvan Davranışları. Ege Üniv.

Ziraat Fakültesi Yayın No 547. 278 sayfa. Bornova-İzmir.

Demirsoy, A. (1985). Yaşamın Temel Kuramları. Hacettepe

Üniversitesi Yayınları: A/53. Cilt I / Kısım II. 554 sayfa. Ankara.

Doğaroğlu, M. (1992). Arıcılık Ders Notları (3. Basım).

Trakya Üniv. Tekirdağ Zir. Fak. Ders Notu 36, Yayın No 42. 224

sayfa. Tekirdağ.

Doğaroğlu, M. (1995). Doktora Ders Notları (Basılmamış).

Trakya Üniv. Fen Bilimleri Enst. Tekirdağ.

Doğaroğlu, M. (2004). Modern Arıcılık Teknikleri. Doğa

Arıcılık Tic. 295 sayfa. Tekirdağ.

Ecevit, O., Akyazı, F. & Akyazı, R. (2012). Böceklerde

(Hexapoda: Arthropoda) Morfoloji, Fizyoloji ve Gelişim. Nobel

Yayınevi. 513 sayfa. Ankara.

Frisch, K. V. (2014). The dance language and orientation of

bees. Harvard University Press. 566 pages. Cambridge,

Massachusetts.

–116–

Geldiay, R. & Geldiay, S. (1970). Genel Zooloji. Bornova

Birlik Matbaası. 432 sayfa. İzmir.

Genç, F. & Dodoloğlu, A. (2003). Arıcılığın Temel Esasları.

Atatürk Üniversitesi Yayın No 931. Zir. Fak. Yay. No 341. Ders

Kitapları Seri No 88. 338 sayfa. Erzurum.

Üniversitesi Genel Yayın No 6, Ders Kitabı No 3. 354 sayfa.

Tekirdağ.

View publication stats

Güler, A. (2006). Bal Arısı (Apis Mellifera). Ondokuz Mayıs

Üniv. Zir. Fak. Ders Kitabı No 55. Samsun. 574 sayfa.

Gençtan, T. (2012). Tarımsal Ekoloji. Namık Kemal

Korkmaz, A. (2013). Anlaşılabilir Arıcılık. Samsun Gıda

Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü yayını. 330 sayfa. Samsun.

Öber, A. (2007). Hayvan Davranışları (Temel Ögeler).

Nobel Yayınevi. 149 sayfa. Ankara.

Öder, E. (1985). Bal arılarında kimyasal haberleşme ve

önemi. Ziraat Üstüne Söyleşiler. Editör: Reşit Sönmez. Sayfa 148-

157. İzmir.

Özet, M. & Arpacı, O. (2001). Duyu organları. Biyoloji 2.

Zambak Yayınları. Sayfa 86. İzmir.

Sıralı, R. (1999). Arıcılık uğraşısında etkili çevresel

koşulların analizi. Teknik Arıcılık. Sayı 63, sayfa 18–26.

Kazan/Ankara.

Tanyolaç, J. & Tanyolaç, T. (1992). Genel Zooloji. Hatiboğlu

Yayınları No 17. 426 sayfa. Ankara.

Todorović, V. & Todorović, D. (2017). Praktično

pčelarstvo. Proizvođač Algoritam, Sayfa 51–52. Beograd.

Vesković, B. (2000). Praktično pčelarstvo sa radovima po

mesecima. Privredni Pregled. 420 sayfa. Beograd.